Ran Film İncelemesi
“Shakespeare’ e dokunmaya hakkı olan tek yönetmen Akira
Kurosawa’ dır”
-Orson WELLES
Usta yönetmen Akira Kurosawa’ nın başyapıtlarından biri olan
Ran, Japon film dünyasına ve savaş filmleri janrasına damgasını vurmuştur.
Entrikalar, ihanet, aile bağları ve gücün kaybedilişi üzerine güçlü bir kurguya
sahiptir. İnsanoğlunun narsist tavırlarını yüzüne vurmuş, bir kralı kendi
ülkesinde yabancı durumuna düşürmüştür. Hikaye temelini bir Shakespeare
trajedisi olan Kral Lear ve 16. Yüzyıl Japon Feodal Bey’ i Mōri Motonari’ den
almıştır. Başlangıçta yorgun, bitkin ve düşünceli bir kral olan Hidetora ile
tanışırız. Hidetora av sonrası bir öğlen vakti uyuya kaldığında çok dehşetli
bir rüya görür. Uzun zamandır aklında olan fikirleri harekete geçirmesine dair
bir delalet olduğuna kanaat getirir. Bu ise krallığını üç oğluna paylaştırması
fikridir. Temel olarak görülebileceği üzere Kral Lear oyununa benzer bir
şekilde Hidetora evlatları arasında topraklarını paylaştırır. Fakat küçük
oğulun davranışları Kral Lear’ dan Cordelia’ nınkinden çok daha ağır olacaktır.
Diğer kardeşler arasında olan taht kavgaları, başka ailelerin çevirdiği
entrikalar, iç hesaplaşmalar ve olağanüstü savaş sahneleri bize destansı bir
yolculuğun kapılarını aralıyor. Shakespeare’ in şiirselliğini sinemada
yakalamış olan Akira Kurosawa filmi için şöyle bir tanım yapıyor: “Gökyüzünden
izlenen insan eylemi”. Gerçekten de film boyunca yaşanan destansı dramatik
akışa o kadar kaptırıyorsunuz ki kendinizi bazen kalenin duvarında savaşı
izleyen köylü, av çadırında laf yarışlarını izleyen asker oluveriyorsunuz.
Filmin her saniyesi insanoğlunun bencilliğine, yalnızlığına ve çaresizliğine
ışık tutuyor. Bazen tiz bir flüt sesi eşliğinde bir soytarının krala “İnsan
ağlayarak doğar, yeterince ağladığında ise ölür” şeklinde öğüt verdiğini
görüyorsunuz bazen ise her şeyin sahibiyken kendi toprağında yabancı konumuna
düşmüş kör bir kralın Tanrıların inayetine tepki olarak bir buda parşömenini
atışına şahit oluyorsunuz.
HIDETORA: Hiçbir şeyin ortasındayım.
SOYTARI: Bu çok insani bir durum efendim.
Sinematografik olarakta usta yönetmenin şov yaptığı film, o
döneme kadar en çok bütçeyle çekilen Japon filmi. Filmin maliyeti 12 milyon $
olarak belirtiliyor. Bütçenin bu denli büyük olması sebebiyle film neredeyse 10
yıl boyunca çekilmeyi bekliyor. Film Akira Kurosawa’ nın en çok mesai harcadığı
filmlerinden biri oluyor. Çekimlerin bu denli aksaması sonucu yönetmen
neredeyse tüm sahneleri bir yağlı boya tablosuna döküyor ve eşsiz bir
storyboard(öykü taslağı) ortaya çıkıyor. Özellikle filmin başındaki av
kurultayı sahnesindeki bulutları yakalamak için 85 gün boyunca Kurosawa aynı
yere gidiyor. Ne yazık ki bu kadar usta yönetmenlerin eline bu güçlü görsel
efekt imkanları geçmedi. Belki de geçmediği için “ usta” oldular. Çünkü
Kurosawa savaş sahnelerini birebir ve efektsiz olarak çekiyor! İki ordunun
savaşması gerekiyorsa 100 tane figüran çok başarılı bir kareografi ile savaşı
canlandırıyor, bir sarayın yanması gerekiyorsa yönetmen cebinden bir malikane
satın alıyor ve gerçekten malikane yakılıyor! Eğer elinde efekt imkanı olsaydı
belki bu denli mükemmeliyetçi düşünüp her saniyeyi planlamayacaktı Kurosawa.
Özellikle sinemada son zamanda gelişen CGI dediğimiz teknolojiyi ele alırsak,
eski dönem filmlerinden görüntülerin bazen 30 40 yıl sonrası çıkmış filmlerden
çok daha başarılı olduğunu görebiliyoruz.
Ran insanı insan yapan duyguların derin bir şekilde
işlenişini konu edinen bir destan. Karakterlerin her biri insanın bir yönüne
dair tümel bir ahlak normu durumunda. Hidetora’ da yalnızlığı ve pişmanlığı,
Lady Kaede’ de intikamı, Soytarı karakteriyle insanın düştüğü durumlar
konusunda acizliğini hissediyoruz. Biz insanoğulları bazen Kaede, bazen
Hidetora nadir olsa da soytarı oluyoruz. Soytarı karakteri tam olarak
Shakespearean bir yaratım. Film boyunca devasa olayların olmasına karşın
insanlar bunların ehemmiyetini kavrayamazken en iyi yorumları yapan soytarıdır.
Kimi zaman ihanete uğramış, sersefil olmuş Yüce Kralına “İnsan ağlayarak doğar,
yeterince ağladığında ise ölür” der kimi zaman ona iyi sözler söyleyen oğulları
ve yanlışını yüzüne söyleyen Saburo hakkında “Güvercinin yumurtası benekli
olur, yılanın yumurtası ise bembeyaz.” gibi bilgece bir söz söyler. Mutlaka izlenmesi gereken bu yapıta puanım 9.2/10
Yorumlar
Yorum Gönder